Diken dala, dal yaprağa, yaprak goncaya hayran! Dal dikensiz, yaprak dalsız, gonca yapraksız olmaz! Nefis can'a, can bedene, bedense ruha hayran! Can nefissiz, beden cansız, ruhsa bedensiz olmaz.!

RUHUMUZLA YAŞAMAK!

Bir şeyin görünmemesi, tutulmaması, onun yokluğunun delili değildir. İmanımızla bu dünya ve ahiret hayatında var’lığımızı kabul ederiz. Topraktan bitmedik, fabrikada da üretilmedik, Allah takdir etti, ruhlarımızı yarattı, bedenimize gönderdi..
Her insan ervahı ezelde, ruhlar âleminde cenabı hakkın hitabı izzetini işitti. Allah (cc.) bütün ruhlara “Ben sizin Rabbiniz değil miyim”? Diye sual etti, Ruhlar; evet dediler. Lakin dünyaya geldikten sonra şeytan ı lainin fitnesi,dünya meşgalesi, heva’mız ve nefsin dürtülerinden, o hitabı izzeti ve o hitaba karşı verdikleri cevabı unuttular.
“Dinin vazifesi O’nu hatırlatmaktır”
Ruh bunu hatırlıyor, zaten bedende sakin durmasının sebebi bu! Ruhun o Ervahta vermiş olduğu söz! Yoksa sakin durmaz bedende. Asla sakin durmaz. Hiç bir uyuyan asla bir daha uyanamaz! Mümkün değil! Bedende tekrar ervahın ümidini kurmasa , o ümit olmasa, ruh gittiği yerden dönmez geriye!!
Cenabı Hakk’ın lütfü keremi ile, ruhlarımızın kendi emrinden bir nur olmasıdır sebebi sukuneti. Ruhlarımızın muhatabı Allah (c.c) hazretleri. Allah (c.c), Ruh’u muhatap alarak konuştuğu için, âlemi ervahta verdiği sözün nihayetini bekliyoruz.
İnsanlar ruhlarıyla yaşamayı unuttukları için hayatın tamamını cesetten ibaret zannediyorlar. Hâlbuki ceset dediğin ruhsuz hiçbir şeydir, çürümeğe mahkûm olandır. Sen, Ruhuna kuvvet ver. Sen, Ruhundan haber ver. Sen, Ruhunun kemalinden bahset. Sen, Ruhun hakikatine akıl erdirmeye çalış. Çünkü seni hayatta tutan şey ruhdur. Ruhu bedenden çıkarıp alsan ceset olursun. Et ve kemik yığınından Ne farkın kalır, onunda ömrü üç gün zaten, üç gün sonra başlar kokmaya, çürümeye. O halde bizim için esas olan ruhumuzdur. Bizim için kıymetli olan ruhumuzdur. Bu bedeni kıymetli kılan ruhumuzdur bizim. O halde ruhumuzu tanımamız lazım. Çünkü ruhumuz daima,
“La İlahe İllallah Muhammedur Rasulullah” diyor, dilimiz neden demez o zaman?
Bu ceset dediğin şey nefse mahkûm olmuştur da ondan!
Bu ceset dediğin şey nefsin taleplerini karşılamaktan yorgun düşmüştür de ondan!
Bu ceset dediğin şey aklın kölesidir de ondan!
Hâlbuki ruh öyle mi ya? Ruh insanı alır götürür. Ruh insana öteleri seyir ettirir. Ruh insana hayat verir. Ruh insana kuvvet verir. Ruh insana can verir. Ruhumuzla tanışmayı becerdiğimiz gün, hem bahtiyarlık kapısını açmış oluruz, hem ahiret hayatına bahtiyar yürürüz.
Bu dünyada bahtiyar olmak yeterli değil. Çünkü bu dünyanın bahtiyarlığı ölünceye kadar. Öldükten sonra esas bizim muhtaç olduğumuz şey, öldükten sonraki bahtiyarlığımız değil mi? Gün bitti. Bir gün daha kocaldık. Aslında ömür bitti haberimiz yok. Yarın meçhul, ya var, ya yok!
Takdir Allah’ındır!
Allah dilediğini yapmakta özgürdür!
Kuvvet ve kudret sahibinin Allah (c.c) hazretleri olduğunu bildiğimiz an, nefsimize söyleyecek sözümüz olabilir! Nefse bu kuvveti veren, nefse bu canı veren bize hayatımızla bu dünyada kalabilme iznini verenin Allah (c.c) olduğunu hatırlarsak o zaman belki nefsin bir parça geri durmasını sağlayabiliriz.
Ne demeliyiz?
“La Havle Vela Kuvvete İlla Billâh il Aliyyul Azim”. Bunu her gün tekrarlamak lazım, nefsimize, kudretin Allah (c.c) Hz ne ait olduğunu hatırlatmamız lazım. Nefsimizin bunu duymaya ihtiyacı var. Çünkü o nefis dediğin şey mazoşisttir. Zoru sever. Zordan zevk alır. Nefsin kolay olanla işi olmaz! Çünki onun zor olana karşı talebi iman a karşılıktır.
Çünkü nefsin dostu şeytandır! Nefsin tek bir dostu var şeytan! Çünkü nefis şeytanın talebidir!
Ne zaman oldu bu, “o halde bana mühlet ver, senin o çok güvendiğin kullarını yoldan çıkarayım” dediğinde.
“Sen izin verilmişlerdensin” dedi Cenabı Hakk. Lakin Pek azı müstesna! şeytan, Cenabı Haktan almış olduğu izinle nefisleri yoldan çıkartma kavgasında..
O halde bir insan nefsine ne kadar fırsat tanırsa, aslında o fırsatı şeytana tanıdığını unutmaması gerek!
Eğer bir şey bitiyorsa, tükeniyorsa devamı hayal ise o şey nefistendir! Yani bir çikolatayı yiyip tadı ağızdan geçinceye kadar varlığı hissetmektir! İşte nefs bu! Nefsin talebi bu! Anlık şeyler..
Hâlbuki ruhumuz öyle değil. Ruh asla bu dünyanın hesabıyla hareket etmiyor. Ruh daima geldiği yerin hayaliyle yaşıyor. Ve ağzındaki tad oranın tadı!
Marifet, Ruhumuzla yaşamak! Ruhumuzla yaşamayı öğrenmek.
Bir İnsan’ın, Ruh’unu muhatap alması kadar dolu bir şey olamaz. Bu, İnsan ismine ve ifadesine anlam kazandırıyor. İnsan’ın manası yakınlaştırılmış, Enis olan demek, neyle? İlahi olan Ruh’la dünyevi olan cismin yakınlaştırılması. Ruh, pür olandır! O safiyete ait olanı bedenimizle biz kirletiyoruz. Dolayısıyla ruhumuz bizden kaçıyor! Nefislerini bu dünyaya teslim edenler, ruhlarının ahrette huzur bulmasını beklemesinler. Zevk de alamazlar üstelik. Bu dünyada hiç ölmeyecekmiş gibi gayret edeceğiz, ama asla ruhumuzu bırakmayacağız. Bu dünyanın kurallarını Rabbimiz din ve iman sınırlarıyla çizmiş, şunu yap, şunu yapma diye..Buna uyupta yolda yürüyen asla korkmasın, asla yaya kalmaz. Bir şeyi noksan olmaz! Ne mutlu hak ile hak yolunda hakka yürümeyi becerebilen kullara! Vesselam.


Salih İslamboli(İstanbuli)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder