Diken dala, dal yaprağa, yaprak goncaya hayran! Dal dikensiz, yaprak dalsız, gonca yapraksız olmaz! Nefis can'a, can bedene, bedense ruha hayran! Can nefissiz, beden cansız, ruhsa bedensiz olmaz.!

MUTLULUK NEDİR?

 Niye gamlıyız, niye dertliyiz hep, niye mutlu değiliz, seni mutlu etmek için sebeb olacak neyin yok? !

Terazinin bir kesesinde muhabbet vardır, bir tarafında arzu. İkisi dengeli olduğu zaman zevk verir. Karşısına eğer gönlü hoş edecek bir hal buldu mu, arzuyu çıkarır yerine onu koyar. Her insanın ihtiyacı olan şey sevmek ve sevilmektir. Öyle bir hak ki bu insan için, ancak onunla doyar gönül denen şey. Bir parça noksanı kişiyi sevgisizliğe iter, sevgisizliğin bir parça noksanı kişiyi ihtirasa iter, dengeli olmak gerekir ki insanoğlu istediğini alsın, kendisinde olanı da versin, iletebilsin. Sevgi tohumu açmadığı için insanlar mutsuz yaşıyorlar. İnsanlar sadece dünya için seviyorlar birbirlerini. Ahiret için birbirine muhabbet duyan kim var. Kaç kişi tanırsınız ki bu dünya hayatının dışında ahiret hayatı için muhabbet etsin.
Hâlbuki aşk ve muhabbet Allah içinse eğer, “Allah Rıza”sı içinse eğer, tek hayalin ahiret olması lazım, zira dünya hayatı sayılı gün. Zaman diye bildiğimiz şey aslında yaratılmış olanlar için başı ve sonu belirli olan bir vakit dilimi. Cenabı hakkın zatından gayrisinin varlığı ancak Cenabı Hakkın ilmi ezelisinde mümkündü. Dolayısıyla “ol” emriyle zuhur ettiğinden gayri her varlık kendisinde verilmiş sona doğru hareket ediyor. Ve bizim baktığımız yerden yaşlanıyor gibi görünen her şey, aslında mana yönünden gençleşiyor. İnsanlar bu iki farklı boyutu bir arada bulunduramadıkları için mutsuz oluyorlar. Şimdi sevinelim mi? Üzülelim mi? Zaman geçiyor? İhtiyarlıyoruz. Bu bizim için özgürlük mü, mahrumiyet  sebebi mi! Biz sınırlı olanı sınırsız olana tercih ediyoruz, o yüzden hep mutsuzuz hep sıkıntılıyız. Mesela, çok mutlu olacağımız bir günün sabahında yaşadığımız bir mutluluğu akşamına da taşıyor olabilseydik her günümüz mutlu geçerdi. Demek ki, mutluluk, mutsuzluk göreceli. Yani insanın içinde bulunduğu ruhi vaziyete göre renk, desen, koku değiştiriyor. Hal değiştiriyor. Peki o halde mutluluk nedir?
Madem değiştirmeye muktediriz, o halde tarif edelim mutluluk nedir?
Var mı tarif edebilen?
Yaratılış hakikatimizi bilerek yaşadığımız her andan zevk almak..Bundan zevk almanın tek yolu Allah böyle istedi.
Yani yaratılanın, yaratana karşı olan “Hüsn-ü Zannı”. Çünkü nefs müstakil davranıyor. Ruh, Allah ile beraber, Hz Mevlana’nın söylediği, o işte, kopardılar beni sazlıktan..Alemi ervahtan kopardılar bir cesedin içine koydular, ben insanım nefesim diyor..O halde insan tercihini tercih etmeli! Tercihini, neyi tercih edeceğini tercih etmeli..
Çünki, seçeneklerin içerisinde, seçenekleri seçenek haline getiriyoruz..değil mi?..
O halde, bizi bu dünyada mutsuz eden şey bizim nefsaniyetimiz ise, bu nefsi Cenabı Hak bize mutsuz olalım diye vermedi!
Buda işin insani boyutu bu dünyaya ait boyutu. O halde biz bu nefsle nasıl mutlu olacağız? Onun istediklerini ona verdiğimiz halde mutsuz oluyor veya istediklerini elde ettiği halde mutsuz oluyor, edemese de mutsuz oluyor? O halde bundaki denge bozukluğunun sebebi ne?  Ne istediğimizi bilmiyoruz, öyle hercai bir hali var ki nefsin bir yudum suya ihtiyaç olduğunu söylediği an, bir yudum suyu verirsiniz  o bin yudum su ister sizden!halbuki bir saniye önce yutmuştur suyu..size hitap ederken bana bir yudum su ver der hala, hiç almamış gibi, hiç muhatap olmamış gibi, hiçbir yudum su içmemiş gibi..işte nefsi tanımak burada başlıyor..
Nefsin benden talep ettiği şey onun ne işine yarayacak? Nefs kim? Ben kim?
Nefs kim ben kim ki, o ben dediğin şey, nefsi muhatap alacak  ama nefs ben olmayacak!!!
Çok kolay: Ben diye tarif edilen şey, Cenabı Hakk’ın yaratmış olduğu kuluna yüklemiş olduğu kimlik ve kişilik!!
O kimlik, kişiliği kullanan şey nefs!
Yani biri benzin, biri motor, benzinsiz motor bir işe yaramıyor, motorsuz benzin bir işe yaramıyor. Öyleyse motorla benzini, o kimlik ve kişiliğe öyle uygun hale getirip kullanmalıyız ki motor çalışsın.
Nasıl çalışsın?
Cenab-ı Hakk’ın arzuladığı şekilde.
Demiş ki böyle yapın, bunu yapmayın, buraya gidin. Cenab-ı Hakk’ın kendi yaratmış olduğu ruhların, bu geçirecekleri zaman dilimindeki hayatları, nasıl geçireceklerini, böyle yaşayacak olurlarsa da bu dünya hayatını nasıl geçireceklerini, ondan sonraki bir daha asla yok un olmadığı bir hayat içinde, bir daha asla sınırların çekilmediği bir hayat içinde, mutluluk vaat ediyor.
Şimdi biz tercih yapacağız. Mutluluk nedir?
Yani seyrettiğimiz filmden aldığımız haz mıdır? Yaşadığımız hayatın filme çekilmesi midir?
Film çabuk biter. Ama yaşadığımız hayat bize ait olandır.
Eğer biz yaşadığımız hayatta mutlu olmak istiyorsak, film süresince ki mutluluk bizi ilgilendirmiyorsa, biz kendi hayatımızı bize takdir edilmiş olan tarzda yaşamaya gayret etmeliyiz ki, film bittikten sonraki mutluluğumuz başlasın devam etsin!!
Zaman dediğimiz zincirli bir şekilde hareket ediyor. Kopukluk yok. Olsakta olmasakta, biz istesekte istemesekte zaman akıyor. Dolayısıyla zamandaki her anı yakalamaya gayret etmek yerine, farkında olduğumuz “an”ı yaşasak ve farkında olduğumuz “an”ın bizim elimizde olduğunu bilerek onun mutluluğuyla yaşasak problemimizi çözeceğiz. Ama biz elimizde olandan gayrı, ya geçmişte kaçırdıklarımızı, ya gelecekte yakalayamayacaklarımızın hayalini kurarak ömür tüketiyoruz!
Ve asla mutlu olmuyoruz.
Hâlbuki şu an var! Yani farkında olduğun her an şu “an”!
Allah (c.c) bize hidayet ve tevfik nasib etsin, bizleri afv eylesin, âmin.

Salih İslamboli(İstanbuli)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder