Diken dala, dal yaprağa, yaprak goncaya hayran! Dal dikensiz, yaprak dalsız, gonca yapraksız olmaz! Nefis can'a, can bedene, bedense ruha hayran! Can nefissiz, beden cansız, ruhsa bedensiz olmaz.!

BİZLER ALLAH İLE YAŞAMAYI UNUTTUK!!



Zayıf olduğunu kabul ve ikrar edene hem kullar hem de Allah c.c yardım ederken, insanlar bunu kabullenmedikleri için yalnızlığa ve çökmeye mahkûm!
İnsanın en büyük meziyeti acziyetini kabullenmemesi.
Bunu bir adım öteye taşıdığımız zaman kulluğumuz, Cenabı Allaha karşı acziyetimizdir. Bu öylesine derin ve ağır bir meseledir ki, Cenabı Hak ”ben bu yükü dağlara yüklemeye kalktım onlar reddettiler lakin bu insan ne akılsızdır, ne cahildir, hemen kabulleniverdi “dedi..
ALLAHIN İNSANI CAHİLLİKLE, TABİRİ CAİZSE AHMAKLIKLA İTHAM ETTİĞİ BU YÜKÜN ACZİNİ İKRAR EDEBİLMEK, ALLAH C.C H.Z NİN KULU HAKKINDAKİ HÜKMÜNÜ İKRAR ETMEK DEMEKTİR.
Yani, Ya Rabbi, sen ayetinle bunu söyledin, Vallahi ben bizatihi bunu yaşıyorum diyebilmektir.
İşte o andan sonra Allahın kuluna yüklediğinden dolayı acziyetini kabullenerek Cenabı Haktan yardım dilemeye başladığı andan itibaren, Allah Azze C.C H.z. o kulun ihtiyacı olan yardımın sebeplerini bir anda HALK etmeye başlar! Yani ayakkabınızın bağını bile benden isteyiniz derken Cenabı Hak, ayakkabı alacak param var ya Rabbi sana ihtiyacım yok demekle farkı var mı başka türlüsünün!
Kişinin acziyetini kabullenmesi!
La yukellifullah i nefsen illa vüs’eha..???
Biz o nefisleri yüklenemeyecekleri yükle mükellef kılmadık! Ayetinin manası itibari ile tezahürünü kul üzerinde görebilmenin tek yolu, Ya Rabbi, yükümü hafiflet demektir. Buda acziyetini ifade etmektir.
Bir ahbabım tarikata yeni dahil olduğunda, bir Aşk hali hasıl oldu onda, benim yanımdayken bir münacatta bulundu. Ya Rabbi gönder dedi,senden gelen her yükü ben çekerim!
Tuttum kolundan sen yanlış iş yaptın, her şeyi bekle! Dedim ve ilahi yük gelmeye başladı. Allah’ın c.c ilk yaptığı iş, eşini almak oldu! Çocukları ayrıldı yanından. Sonra başladı iflas etmeye. Her şeyi gitti. Sonra birinin yanında çalışmaya başladı. Karşı karşıya geldik. Ben sana bir şey söylemiştim hatırlıyor musun deyince kızardı, ben gene sözümdeyim dedi..Bak gene hata yaptın, yapma! Yapma!
BİZLER ALLAH İLE YAŞAMAYI UNUTTUK.
Bizler Allah ile yaşarken roman kahramanları gibiyiz. Her birimizin Cenabı Hakkın bize verdiği kimlik dışında başka kimlik kişilikleri var. Onu bir türlü terk edemiyoruz. Nedir bu?
NEFSİMİZ!
Bizi asla yalnız bırakmayan gecemizde gündüzümüzde uykumuzda hayalimizde bizden asla vazgeçmeyen bir nefsimiz var!
İslamın esası; insanın NEFSİNİ MUHATAP KABUL EDEREK TANIMAYA ÇALIŞMAK! Biz nefsimizi asla muhatap kabul etmeksizin aklımıza güvendiğimiz içinde nefsimize karşı hep mağlup oluyoruz.
Akıl boş bir şeydir!
Akıl çok şeydir!
Akıl en kıymetli olan şeydir. Ama en kıymetli olan EN DOĞRU OLAN DEMEK değildir. Neye benzer? Açlıktan nefesi kokan bir insanın on kratlık pırlanta broş takmasına benzer. O pırlanta broşun kıymetine kimsenin bir şey söylediği yok. Ama bir lokma ekmeğin hali kıymeti onunla beraber değildir.
Nefisle, akıl arasındaki hal aynen budur! Nefs dediğimiz şey varlık hakikatine uzak bize yakındır,varlık hakikatimizde kulluk,nefsimizde isyan vardır.
Yaşayan garip yoksul kişinin halidir bu. Akıl bir pırlanta broş gibidir! On kırat, yüz kırat…!
Ne zaman aklın kıymeti zarar vermeye başlar? İşte o nefs bir lokma ekmeğin fukarası, aklını broş olarak takmaya başladı mı insanın vücudunada,ruhunada,zarar vermeye başlar!
Çünki nefs, aklı onu kullanmakla aldatır. Akıl ve nefs bir araya geldiği zaman ruhaniyete perde olur. Yani vicdan dediğimiz şey, yani iman dediğimiz şey, yani asıl ihtiyacımız olan hayat dediğimiz şey nefsin güdümünde, sanki şeytanın ve avanesinin faaliyet alanındaki tek merciiymiş gibi olur.
Dinin ve Tasavvufun insanlara verebileceği en doğru istikamet insanın nefis ile olan alakasındaki çizgiyi çizebilmek. Yani birbirinin hakkına tecavüz etmeksizin yürümeyi becerebilirse insanoğlu… Bir sahil düşün, bir tarafı kum ya da kayalık bir tarafı deniz. Bir ayağın denizde, bir ayağın kumda ne kadar yürüyebilirsin?
Tercih etmelisin!
Ya denizden yürüyecek bir vasıta ya karadan yürüyecek bir kuvvete ihtiyacın var! Eğer nefsinle denize batmayı göze alabiliyorsan yüzme bilmelisin yetmez denizin içinde yaşayabilecek kabiliyetin olmalı!
Bunlar tasavvufun içindeki terbiye metotlarıdır.
Her insanın, gelen müridin haleti ruhaniyesine, nefsinin kuvvetine göre ilaç tayin edilir. Yol haritası çizilir. Böyle yap! Şöyle davran! Şu şekilde hareket et! O da zanneder ki aman aspirin gibi gidip alalım marketten başımız ağrıyınca içeriz! Değil..öyle değil..söz tutmak,yol gözetmek,terkib ve tertibe riayet,edep gözeterek kalp aynasını parlatmak gerekir.yolumuz büyüklerin kutlu yoludur,kılavuzumuz şeyimiz,sultanımız hazretleridir cenabı hak bizleri mahzun,mahrum bırakmasın nefsimize ve işlerin mahkum etmesin,aminn..
Ve minallhuttevfik

İslamboli

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder