Diken dala, dal yaprağa, yaprak goncaya hayran! Dal dikensiz, yaprak dalsız, gonca yapraksız olmaz! Nefis can'a, can bedene, bedense ruha hayran! Can nefissiz, beden cansız, ruhsa bedensiz olmaz.!

NASIL GÖRÜYORSUN?


 Herşey senin gördüğün gibi. Nasıl görüyorsan öyle, yani gülün sapına baktığında dikeni görürsün. Lakin gülü koklamayı arzuladığında hiç diken koklayanını görmedim.
  
Var mı?  Neden? 
Eğer gül koklamak istiyorsan, gülün dikeninden bahsetmeyeceksin.! İşte,mutluluk böyle bir şey. Kendinin mutsuz olduğunu iddia eden herkes dikenle meşgul oluyor da ondan!

Hâlbuki goncası olmayan diken olmaz! Kurur. Bir dalın üstündeki goncayı kopart, diken kurur. Dikene hayat veren goncasıdır. Kurur, Bitti, Demektir ki, hayatın dikenlerini görmekten vaz geçip, goncasını koklamayı becerebilirsek dikenler umurumuz da olmaz bizim!
Aklımızda böyle! Aklımızdaki dikenleri goncanın bereketine, hürmetine görmezden gelmeyi becerebilirsek nefsimiz bizimle mücadele etmekten vaz geçecek!
Hayat bir gonca haline gelecek o zaman! Hayatın tamamı koklanası bir gonca olacak! Allah senden razı, sen Allahtan razı olarak bir hayat yaşayacaksın o zaman!

“Bir ışığın çıktığı mecrada kuvvetine hükmedilemez”!
Yani ampulün ışığı ampulün içindeki olan değildir. O ışığın sirayet ettiği yerdir ampulün ışığı. Nereye kadar ulaşıyorsa kuvveti o kadardır ! Şimdi sen ampuldeki yoğunluğa bakıp ışık zannetme! Her ne kadar o ışık olsa da senin ampuldeki ışığı hesap edecek kabiliyetin yok ki..Güneşin ziyası gibi..Güneşin ziyası yakar. Ne kadar yaklaşırsan o kadar ısınırsın. Ne kadar ısınırsan o kadar yanarsın! O halde ihtiyacın olanı almayı bil! İhtiyacından fazlası senin değildir. Senin olmayan için verdiğin kavga ne zaman seni mutlu eder!! Etmez ve asla beceremez, başaramasın! Koca bir hiçtir elinde kalan sonra. 
Hakikat ihtiyacın olanla sınırlıdır. İnsanların mutsuzluk sebebi ihtiyacı olmadıkları şeyin peşinde koşmalarıdır. Ne kadar koşarsan koş senin olmayan şeyin peşinde, yakalasan dahi hemen terk edersin, o bırakır seni. O bırakmasa sen bırakırsın! Usanırsın. Mutsuz etmeye başlar bu kez. Hayatın garip çilesi. Varlığın dayanılmaz hafifliği.
Hayat bir sarmaşık gibi sarılır her tarafa. Alttan,kökten beslendiği müddetçe yeşil kalır. Üstüne ne kadar su dökersen dök asla o tazeliği koruyamasın. Ne ister, kökünden beslenmek ister. Şimdi insanlar bir parça bolluk bereket gördükleri zaman ucu da kök zannediyorlar.
Hâlbuki bir şey olduğu yok!Gelen rahmet köke değmedikçe kurumaya mahkûm.
Köklü olmak lazım! Kökten beslenir olmak lazım! Sokma akıl üç adım gider, Anadolu tabiriyle.. İşte hayatın hakikati böyle algılanırsa insan ferah eder. Gerisi yalan iş, boş iş, kişiyi bir yere taşımaz!

“Aşığa bir gül, hovardaya bir bahçe bülbül” 
..Biz gönül hovardasıyız. Hâlbuki âşık olana âşık-ı sadık olana bir tane gonca kâfidir, yeter! Nedir o? H.z.Peygamber efendimiz.O nun hayatı ve mubarek hadisleriyle bize öğretmek istedikleri,sahabesinin yaşantısı. Hadi dedik ki bizim gönlümüzün sahrası o kadar geniş değil, biz biraz daha dar yerde, biraz daha gücümüz yettiğince hareket edelim..
Bizim gönlümüze tercüman olacak, baktığımızda kendimizi bulacağımız bir ayna ile iktifa edelim.

Onu,kendimizi o aynada gördüğümüz zamanda, aynaya baktığımızda gördüğümüzden mutsuz oluyoruz, hâlbuki KENDİMİZDEN İBARET GÖRDÜĞÜMÜZ!
Aynada insan başkasını seyreder mi?
Aynaya baktığında başkasını mı görürsün? 
Yok! Peki, niye mutsuzun, o zaman gördüğünü düzelt!  Parlat! Cilala! Kalayla! Temizle gördüğün her çirkinliği, Baktığın zaman hiç bir şey yapamasan başını öne eğ “HAYÂ ET”! İşte kişiyi yücelten tevazu budur. Tevazuun hakikati de O!
Cenabı Hak bize nasip ettiği nimetlerden memnun razı olmasına rağmen ancak Cenabı Hak adına iktifa edebilmek..Emanetçi olduğunu asla unutmamak! Razı olmak! Sana verilenden şikâyet etmemek.
“BEYNİNLE AKLINLA ANLAMAYA ÇALIŞIRSAN YORULURSUN! KALBİNLE ANLAMAYA ÇALIŞ”! O zaman rahat edersin. Bir mesele kulaktan beyne giderken aslında kalbe iner.
KALP KABUL EDERSE BEYİN MÜTEALA EDER! Kalp kabul etmese beyin reddeder şikâyetçi olur rahatsız olur. Akıl dediğin şey sadece dış dürtülerle harekete geçen şeylerdir. Başlı başına faaliyet gösteren şey değildir akıl!
Kendi başına asla faaliyet göstermez. Mutlaka bir dış etkene ihtiyaç vardır. Değil mi?  Ya duyacak, ya görecek, ya koklayacak, ya tadacak, ya dokunacak! O aklı harekete geçirecek bir sebebe ihtiyaç var.
Bunların olmadığı bir ortamda aklın herhangi bir faaliyeti olur mu? İşte aklı doğru şekilde kullanabilmenin yolu duyu organlarını doğru şekilde hareket ettirebilmektir.!aklın tercihiyle kalbin arzusu tevafuk etmeli,beraber olmalı.
Gül koklarsan gül düşünürsün!
Tatlı yersen tatlı düşünürsün!
Hoş yere dokunursan hoş görürsün!
Güzel söylersen güzel düşünürsün!!
Bu kadar birbirinden ayrı ve keskin!

Akıl böyle acayip bir şey. Onun için bütün bunların dışında beş duyu organın ve aklın dışında bize hayatiyetimizi hissettiren tek şey kalbimizdir. 

Aklın mutlu olduğundan yürek hüzünlenebilir!
Aklın zevk aldığından yürek kederlenebilir!
Akıl cehaletle hareket eder!
Yürek, gönül kemaldedir!

Vesselam.

Salih İslamboli(İstanbuli)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder